Sayfalar

31 Mayıs 2011 Salı

KOLAY SEMOŞ PİZZA

Sibel - Makbule - Emine - Aylin - Dilhun - Sema
Bloğu bu ay açtık Su’yla ve bu, bu ayın son tarifi. İlginiz nefis, her gün okunmak ilham verici. Gerçi kıztoşum Su bu kadar yemek tarifi attığım için eleştiriyor beni. Biraz farklı şeyler atalım diyor. Neyse bu ayın son tarifi Semo’şumdan. Emine ve ben Sema’ya şarap içmeye gittik. Sema aç gelin, değişik bir şeyler denedim dedi. Biz dünden razıyız, hepimiz yemek yemeyi ve değişik lezzetler tatmayı seviyoruz. İlk kez o gece tattık Emine’yle. Sonra her gidişimizde istedik Sema’dan. Deniz mahsullü enfes bir tat, pizza koyduk adını ama daha şahane bir şey. Aslında bu blogda bu tarifleri Emine yazsa eminim hepiniz anında denersiniz bu tarifleri. Deli öyle bir anlatıyor ki ağzınızın suyu akıyor. Bu enfes tadın yanına yeşil salata ve kırmızı şarap çok uyuyor. Başka bir şey yapmaya gerek yok. Sema’da kızlarla buluştuğumuzda tekrar istedik aynı lezzeti, hem kızlar yememişti. Sema tekrar yaptı bize yine tam puan. Kız kardeşim Andaç Ankara’da yaşıyor, benim arkadaşlarımla bu hayatımı gördükçe ohh dolce vita yaşıyorsun diyor. Hakikaten tatlı hayat bizimkisi. Kız arkadaş gibisi yok. Aslında artık bizimkisi arkadaşlıktan öte kardeş bir ilişki, enerjiler tam…

Malzemeler
Tost ekmeği,
Ton balığı, karides,
Somon, ahtapot salatası (hazır olandan),
Biber, soğan, kırmızı biber,
Kaşar, mantar, yeşil zeytin biberli,
Biber salçası, sıvıyağ, tereyağ, baharat

Yapacağınız kaba, bir orta boy fırın kabı olabilir. Altına yağlı kağıt koyarsanız sonradan daha rahat çıkarabilirsiniz. Fırın kabının tabanının alacağı şekilde tost ekmekleri dizilir. Üzerine hazırlayacağınız sıvıyağ, biber salçası ve baharatlı sosu sürün. Soslu tost ekmeklerinin üzerine tıpkı pizza hazırlar gibi malzemeleri ilave edin. Somon ve karidesleri suda haşlayıp ekleyin. Ton balığı ve hazır alacağınız ahtapot salatasını ekleyin. Soğanları halka halka doğrayıp ilave edin. Tüm malzemeleri; mantar, kırmızı ve yeşil biber, zeytin eklenir. En üste kaşar rendesi( çok kar gibi kaplamayacak şekilde) ve minik minik tereyağ parçaları konulur ve pişirilir. Hepsi kolay pişen şeyler olduğu için kaşarlar eriyince servise hazır pizzamız. Sanırım bolca Semoş’umun gülümsemesini unutmamak lazım…Bu arada size Sema'nın kedisi ile pozumu atıyorum. Biliyor musunuz dünyada tek kediler reiki verebiliyormuş. Kucağımda çalışıyordu çok ilginç. Hiç kıpırdamadam bekledim, çok tatlıydı...

30 Mayıs 2011 Pazartesi

PATATES SALATASI

Dilhun, Makbule, Aylin, Emine
Evet bu, Makbule’den son tarif. Patates salatasını bilmeyen yoktur herhalde? Ama gerçekten Makbule’nin yaptığı bir başka oluyor. Biz nerde buluşsak istiyoruz Makbule’den. Hatta eşi İhsan dalga geçiyor patates tarlası alacağım diyor, o kadar çok yapıyor ki kızcağız…Ben patates salatasına bol yeşillik koyarım ama bu tarifte yok. Neyse onun tarifini paylaşıyorum sizinle…
Malzemeler                                     
5 adet büyük sarı patates,
4 yumurta,
1 kuru soğan,
z.yağ, limon, tuz,

Patatesler ve yumurtalar haşlanır soğuması beklenir. Soğuyunca doğranır. Soğanlar halka doğranıp ilave edilir. Yağ, limon, tuz ilave edilir. Servise hazır.

29 Mayıs 2011 Pazar

BİBERLİ SOS


Makbule’nin bize yaptığı lezzetlere devam. Biberli sos adını verebileceğimiz bir şey yapmıştı Makbule bize. Böreğin, etin yanına yakışan, hatta kahvaltılık olabilecek bir sos.
                                       Malzemeler                                                           
      1/2 kilo yeşil biber,
       1/2 kilo domates,
       Taze nane, sarımsak

Bu malzemeleri isteğinize göre azaltabilirsiniz. Biberler közlenir, doğranır. Domatesler, taze nane, sarımsak rondodan geçirilir. Domates sos yağda pişirilir. Biberlerle karıştırılır. Afiyetle yenilir, ikram edilir…
Ebru, Sibel, Sema, Emine, Aylin, İlknur, Makbule, Yeşim


28 Mayıs 2011 Cumartesi

ISPANAKLI- PEYNİRLİ KİŞ

Eda, Feray, Sema, Dilhun, Emine, Aylin, Yeşim, Makbule, Sibel, Yeşim
Tarif yine Makbule’den. Bunu ilk kez yedik Makbule’de ve çok başarılı, bayıldım vallahi. Bu kişi yapın yanında bir salata bitti, gitti.
Malzemeler
İç Harcı;                                                                                                       
200gr. Ispanak yaprağı,
1 su bardağı süt, kaşar,                                              
1 yumurta, biraz ezine peynir,
1,5 yemek kaşığı un,
Sıvıyağ,
Hamuru İçin;
10 yemek kaşığı un,
1/2 su bardağı sıvı yağ,
½ paket kabartma tozu, tuz

Kişin üst malzemesi için az bir sıvı yağda ıspanaklar kavrulur. Ayrı bir kapta süt ve 1,5 yemek kaşığı un pişirilir, beşamel sos kıvamında. Sos ılıkken yumurta kırılır, karıştırılır. Sos, ıspanak ve peynirler karıştırılır. Üst malzememiz hazır. Kiş hamuru için üstte verdiğim tüm malzeme karıştırılır. Hamurumuzu tart kalıbına konulur, üzerine ıspanaklı karışım konulur, 180 derecede üstü kızarana kadar pişirilir. Şiddetle tavsiye ederim, kolay gelsin…


27 Mayıs 2011 Cuma

MEKSİKA FASULYELİ SALATA

Yeşim, Makbule, Aylin, Sema, Emine, Sibel
Bizim gruptan tariflere devam. Geçen gün Makbule’deydik. Bizim için hazırladığı masadaki tüm tarifleri vermek istiyorum size. Makbule kuyumcu masası da ince ince işlenmiş lezzetlerle doluydu. Yerken gastronomik bir doyum içindeydik. Hatta ertesi gün buluştuğumuzda Emine ben az yedim, bugün de Makbule’ye gidip devamını yiyelim dedi. Makbule bize nefis bir ıspanaklı kiş, Meksika fasulyeli salata, patates salatası( Makbule enfes yapar), közlenmiş biberden bir sos, börek yapmıştı. Bunları tek tek sizinle paylaşacağım. Ben kolay, lezzetli ve değişik tarifleri seviyorum. Umarım beğenirsiniz, yorumlarınızı bekliyorum.
Malzemeler
1 küçük boy konserve Meksika fasulyesi,
1 kutu konserve mısır,
Dereotu, maydanoz, taze soğan,
Taze sarımsak (isteğe bağlı),
Tuz, limon, z.yağ
Tüm yeşillikler ince ince doğranır, fasulye ve mısır ilave edilir. Sosu tuz, limon, z.yağ ilave edilir. Acayip kolay ve lezzetli. Afiyet olsun…
Makbule, Aylin, Sibel

Makbule ve Aylin

23 Mayıs 2011 Pazartesi

AVOKADO DİP SOSU

Beş günlük Mardan Palace tatilim ve kongre nedeniyle blog ihmal edildi. Bilgisayarımdaki yemek fotolarına bakınca Avokado Dip Sosu gördüm ve bu nefis tarifi sizinle paylaşmak istedim. Küçük ev partilerinde cipsle ikram edebilirsiniz. Et yemeklerinin yanına yakışan bir sos. Ekmeklerin üstüne sürüp starter olarak sunabilirsiniz. Çok basit ve lezzetli.
Malzemeler
2 Avakoda,
2 kaşık süzme yoğurt,
1 diş sarımsak, tuz
Yapılışı
Tüm malzemeyi blendırdan geçirip, dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz. Avokadoların içinden çıkan çekirdeklerden birini atmayın, sosun ortasına koyun, farklı olsun. Bu sosla Makbule’lerde bir ev partisinde bakın neler yaptık. Ekmekleri küçük küçük kestik, üzerine bu nefis sosu sürdük, hazır paket aldığımız somonları üzerine koyduk, dereotu ile süsledik. Yaparken yedik, içtik ve eğlendik, harikaydı…
İlknur - İhsan - Emine - Sadık

18 Mayıs 2011 Çarşamba

KUS KUS SALATASI

Aylin - Emine - Sema - Sibel - Yeşim

Hıdrellez için kızlar bana geldiğinde yaptığım kus kus salatası tarifini vermek istiyorum size. Ben kus kusu çok severim, tabak tabak yemeğe doyamam ve sık sık yaparım. Makarna, pilav sıralamasında en önce kus kus diyebilirim. Salata benim karışımım, çok lezzetli oldu.
Malzemeler
1 paket kus kus,
2 adet havuç,
2 adet kırmızıbiber,
1 küçük kase doğranmış yeşil zeytin (marketlerde hazır mevcut),
Dereotu, tuz, k.biber
Yapılışı
Tencereye sıvıyağ konulur, kus kus kavrulur. Su ilave edilir ve pişirilir. Pişirme sonrası bir kaba alınır, içine rendelenmiş havuç, uzun uzun doğranmış kırmızıbiber, zeytin, dereotu ve baharat ilave edilir. Servise hazır. Bu kadar basit yani, değil mi?

17 Mayıs 2011 Salı

FAVA

Sibel - Aylin

Fava Antalya yemeklerinden, benim ailemdeki herkes yapar bu tarifi. Meze niyetine, soğuk başlangıçlar niyetine yapılır. Lezzetli, sağlıklı… Ben yine Sibel’den veriyorum bu tarifi, çok başarılı ve lezzetliydi. Zaten Sibel’in yaptığı her tarif hem gözümüze hem de damak tadımıza hitap eder. Tarifleri hep çok güncel ve değişiktir.

Malzemeler
½ kilo bakla,
1 soğan,
2 limon (bir tanesi süslemek için),
Dereotu, şeker, tuz

Yapılışı
Tencereye önce zeytinyağı koyulur, üzerine yarım kilo bakla ilave edilir. Ortasına dörde böldüğümüz soğan yerleştirilir. 1 orta boy limon sıkılır, tuz ve şeker ilave edilir. Malzemenin üzerini 3 parmak geçecek kadar su ilave edilir, düdüklü tencerede 15 dakika pişirilir, süzgeçten geçirilir, içine dereotu ince ince kıyılır. Buzdolabında soğutmak için önce derin kaba streç film koyulur, malzeme içine koyulur. Üzeri streç filmle kapatılır. Servis tabağına alındıktan sonra üzerine limon kabuğu rendelenir. Limonu ince kesip ikiye kıvırıp, bol dereotu kıyarak tabak süslenir.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

BROTCHEN (20 adet)

Sibel - Aylin - Mercan

Tarif Sibel’den. Bizim grup ne zaman bir yemek organizasyonu yapsak, direkt şöyle deriz, Sibel ekmek yapar mısın? Ekmeklerden ne kadar yersiniz bilemiyorum. Kahvaltıya, akşam yemeğine yapın, eviniz mis gibi ekmek koksun. Yapın, misafirleriniz gelmeden hemen açın fırını ya da ev halkı kalkmadan 15 dk. önce pişirin. Hem görsel olarak hem de lezzet tam puan. Deneyin;
Malzemeler
500 gr. un
1 paket maya
300 ml soğuk su
1 tatlı kaşığı tuz
Üzerine isteğe göre susam, ayçiçeği içi, çörek otu, yulaf
Yapılışı
125 gr. un, mayanın yarısı, 150 ml. su (gece kapalı olarak dinlendirilir). Kalan una maya, su ve tuz ilave edilir. Elle yoğrulur. Kapalı olarak 1 saat daha dinlendirilir. Fırın fan ayarında 225 derecede önceden ısıtılıp alt kısma içi su dolu cam kase koyulur. Hamurdan 20 adet yuvarlak yapılır ve yağlı kağıtlı fırın tepsisine dizilir. Yumurtanın beyazı az su ile çırpılıp üzerlerine sürülür. Üzerine + şeklinde kesik atıldıktan sonra isteğe göre susam, keten tohumu çekirdek içi ile süslenir. 12 dakika pişirilir.
Afiyet olsun.. .

14 Mayıs 2011 Cumartesi

HOP

                                              
Bugün karşınıza, annemle gittiğim, çok zevkli bir animasyonla karşınıza çıkıyorum: HOP! E.B, yeni Paskalya Tavşanı olmak istemez, onun hayali baterist olmaktır; ancak babası onun hayallerinin gerçek olamayacağını düşünür. Bu yüzden tatlı tavşanımız hayalini gerçekleştirmek için evden kaçar ve ünlü olma düşleriyle Hollywood’a gider. Ne var ki, hayatı kendisine çok benzeyen, Fred tarafından arabayla yaralanacağını düşünmüyordur. Belki de onların bu “ilginç” tanışması, kaderden başka bir şey değildir!
Filmin yönetmeni Alvin ve Sincaplar’dan ve Garfield 2’den de tanıdığımız Tim Hill. Universal Pictures’ın Illumination Entertainment’la yaptığı ikinci film, ki birincisi büyük başarı elde eden “Despicable Me/Çılgın Hırsız’dı.”
Fred rolünde yakışıklı oyuncu James Marsden’ı (Kutu/The Box, X-Men) izliyoruz. E.B’yi seslendiren kişi ise ünlü müzisyen Russell Brand’den başkası değil! E.B’yi Türkçe seslendiren ise Kenan Doğulu.  
Film, Paskalya’yı çok güzel anlatıyor; öyle ki bir an içinizdeki çocuk çıkıp, Paskalya yumurtaları toplamak istiyor. Bence filmin en şirin karakteri ise civciv Carlos’tu! Her yaşa hitap eden, süper-zevkli bir animasyon. Keyifli izlemeler dilerim…
Su Yılmaz

                                       HOP
Today I’m writing an article about an awesome movie that I’ve watched with my mom: HOP! E.B doesn’t want to be the new Easter Bunny, he only thinks about being a baterist; but his dad thinks that his son’s dreams won’t come true. Because of that, our cute little bunny runs away from home and goes to Hollywood to be famous. Unluckily, he doesn’t know that a human, who’s the same as E.B, will crashes him with his car-accidently. Maybe, this “abnormal” meeting is the destiny!
The movie was directed by Tim Hill that we know him as the director of “Alvin and the Chipmunks” and “Garfield 2.” Movie’s the second movie which Universal Pictures, works with Illumination Entertainment. (The first movie was a big hit, “Despicable Me”)
We see the “hot” actor James Marsden (The Box, X-Men) as Fred. The voice for E.B is the popular musician Russell Brand!

I like the movie just because it makes me to feel Easter too much. I even wanted to look out for some colorful eggs! I think that the cutest and the “evil” character was chick Carlos! Hop is the movie that everybody can watch with smiles on their faces. Have fun…
Su Yilmaz A.K.A Sushi The Cat!

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Damla Çikolatalı Kurabiye


Emine-Aylin-Dilhun

Emine’nin nefis kurabiye tarifini vereceğim bugün. Sadece bir tane yeterli olmayan, yedikçe yemek isteyeceğiniz bir lezzet. Hani pişirirken evin içi mis gibi kurabiye kokar ya tam o tariflerden. Emine bize hiç üşenmez istediğimiz an yapar, benim yanımda yurt dışına götürmüşlüğüm bile var. Haydi kalkın, hemen deneyin, hayran kalsınlar…
Malzemeler
2,5 su bardağı un,
1 su bardağı pudra şekeri,
1 yumurta,
125 gr. tereyağı (oda sıcaklığında)
1 küçük kap ceviz,
1 küçük kap damla çikolata,
1 paket vanilya,
½  paket kabartma tozu,
Yapılışı
Tüm malzeme karıştırılır. En son parça çikolata ilave edilir, erimemesi için. Günün anlamıyla ilgili şekil verilir, Eminoş genellikle kalp şeklinde yapıyor. Siz istediğiniz şekil yapabilirsiniz. 15-20 dk. 150 derecede pişirilir. Arkadaşınıza hediye edecekseniz şık bir kutuya dizayn edip, renkli kurdelelerle paketleyebilirsiniz, nefis. Afiyet olsun…

10 Mayıs 2011 Salı

BONJOUR, JE M’APPELLE PARIS

Aylin de Paris

Aşk şehirleri deyince, sevgilinizle geçireceğiniz romantik bir tatil için aklımıza ilk gelen şehirlerden Paris’teyiz.

Paris; aşıkların, entelektüellerin, sanatçıların, dünyaca ünlü markaların şehri. Paris’e ne zaman gittiysem hep aynı duygular içindeydim. İçim kıpır kıpır aşk dolu, ayaklarım havada dolaştım Paris’i her zaman. Dudaklarınızın kenarında kalan çikolata tadında, kadehinizi kaldırıp aşkın şerefine denilen bir şehir. Yine bir başak kızı olarak şehirlerimin arasında Paris geçiyor ve Paris kesinlikle beni anlatıyor. Kültür ve romantizmin iç içe geçtiği nefis görsel bir şehir. Filmlere, romanlara, şarkılara konu olan dünyanın en güzel şehirlerinden biri… Hemingway “Eğer gençliğinizde Paris’te yaşamak şansına erişmişseniz, ömrünüzün geri kalan kısmında nereye giderseniz gidin, o sizinle birliktedir artık, çünkü Paris devingen bir şenliktir” der.

Paris Neden Aşk Şehri?
Paris’e neden aşk şehri demişler? Bir yerde okumuştum, buradaki klasik şehir binalarında mekanlar, koridorlar, asansörler öyle dar, öyle küçükmüş ki, insanlar ister istemez yakınlaşmak zorunda kalıyorlarmış. Paris her mevsim güzel.  Hatta biraz üşümek güzel Paris’te sevgiliye daha yakınlaşmak için. Biz bu sefer, on sekiz yıllık bir çift ama yeni tanışmışız gibi coşkuyla çıktık Paris’i gezmeye. Yine internetten bulduğumuz butik bir otelde Champs-Elysees’de (Şanzelize) kaldık. Eski bir Paris apartmanından restore edilmiş otelimizin odası da, sıcacık, romantik. Küçük yerel oteller, standart zincir otellerden daha romantik, daha yerel tatlar taşıyor. Bu şehirde ilk kez turist değiliz, iki sevgiliyiz, el ele, göz göze tek yürek Fransızca’nın seksiliğini yaşıyoruz. Bir cafe’de kulağa fısıldanan Türkçe iki kelime dışında her şey…

Her filmin fonunda Paris var!
“Paris'te Son Tango (1972)”, “Paris, Seni Seviyorum (Paris I Love You, 2006), “Paris (2008)”... Hepsi de Paris'in bütün büyülü güzelliğini ortaya seren filmlerden. Ama 1991 yapım “Köprü Üstü Aşıkları”, Paris şehrinin dokusunu izleyicisine hissettiren yegane filmlerden. Başrollerini Juliette Binoche ve Denis Lavant'ın paylaştığı film, kör olmak üzere olan ressam Michele ile sokağa düşmüş alkolik bir sirk cambazı Alex'in aşk hikâyesini anlatıyor. Paris I Love You filminde Denver’lı postacı bir Amerikalı aşkı bulabileceğiniz şehir der Paris için. Yine aynı filmde birbirini çok seven Fransız bir çift, kadın ölüm döşeğinde erkek ona kitap okur. Filmin o anında gözyaşlarınıza hâkim olamazsınız. Filmde meşhur Pere Lachaise Mezarlığında bir sahne geçer, sadece Edith Piaf, Jim Morrison, Mollier, Ingres, Isadora Duncan, Rossini, Chopin, La Fontaine, Moliere, Balzac, Proust, Simone Signoret, Oscar Wilde’ın mezarları görmek için gelirler Paris’e. Yılmaz Güney’de bu mezarlıktadır. Paris’in her semtinde geçen film sizi içine çeker.

Eyfel Kulesi (La tour Eiffel)
Otelimiz en lüks semtte olunca, tüm dünya markalarını Versace, Dior, Hermes, Channel, Yves Saint Laurent gibi creme de la creme tasarımcıların mağazalarını gezerek Eyfel Kulesine geliyoruz. Tasarımcısı Alexandre Gustave Eiffel’in adıyla anılan Eyfel Kulesi 1889’dan beri binlerce turistin ziyaret ettiği büyüleyici bina. Tam 320 metre yüksekliğinde. Uzun kuyruktan sonra Eyfel’in katlarını ziyaret ediyoruz. Şehri panoramik olarak seyrediyoruz. XVI. Louis ile Marie Antoinette’in idam edildiği dikili taşa bakarken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Nefis cafesinde mola verip, şu an tam da buradayımın keyfini çıkarıyoruz. Ben böyle cafelerde mola verince keyifle kendime gülümserim. Binlerce km. evimden uzakta ama aşkımla birlikte hayatımızın hızına mola verip düşünmeyi seviyorum. Işıklar şehri Paris ve simgesi Eyfel gece daha da muhteşem. Biz Eyfel altındaki yeşillik alanda konsere gittik, bir Paris akşamında. Şarabımızı aldık, yeşilliklere yattık, önümüzde nefis ışıklarıyla Eyfel, Fransızca şarkılarla kendimizden geçtik. Bitmeyen gecelerden olsun istedik. Her şey ama her şey bizi sarhoş etti. Paris işte böyle bir şehir…


Champs-Elysees’de (Şanzelize) ve Zafer Takı (Arc de triomphe de l'Étoile)
Zafer Takı, Charles de Gaulle Meydanın tam ortasında, Şanzelize Caddesi'nin batı kısmında yer alan bir anıttır. Napolyon tarafından yapılması istenmiş ancak savaşlar nedeniyle çok sonraları bitirilebilmiştir. Altında I. Dünya Savaşı'nda ölen Fransız askerler için yapılmış “Meçhul Asker Mozolesi” bulunmaktadır. İsterseniz metroyla, Charles de Gaulle - Étoile durağında inerek buraya ulaşabilirsiniz. Anıtı gezdikten sonra Paris’in en güzel caddesi Şanzelize’yi keşfe çıkabilir Luksor Dikilitaşın bulunduğu Concorde Meydanına kadar yürüyebilirsiniz.

Concorde Meydanı (Place de la Concorde)
Jacques-Ange Gabriel büyük Concorde Meydanı’nı 1753’te Louis XV Meydanı (Place Louis XV) olarak tasarlamış ancak Devrim, kraliyete ait ne varsa yok etmiş, Kralın meydandaki heykelinin yerini giyotin almıştır. 1934’te hükümete karşı kanlı ayaklanmada burada başlamıştır.
Leydi Diana, Pont d'Alma tünelinde trajik şekilde trafik kazasında vefat etmiştir. Bunun üzerine Prensesi en az İngilizler kadar seven Fransızlar Prensesin öldüğü tünelin girişine onun anısını yaşatmak için bir anıt inşa ettiler. Yanan bir meşale şeklinde olan anıtı Prenses'in en beğenilen fotoğraflarından biri süslemektedir.
Paris’in sarayları, binaları yaz yaz bitmiyor ama kolay geziliyor. Buraları gezdikten sonra başka birisi oluyorsunuz, tarih büyüleyici.

Sen (Seine) Nehri - Louvre Sarayı (Palais du Louvre)
Concorde Meydanı’ndan yürümeye devam ederseniz Tuileries Sarayı’na (Palais des Tuileries) ve Carrousel Meydanı’na (Place du Carrousel) ulaşırsınız. Napolyon’un ilk zaferlerini simgeleyen Zafer Takı’nın (Arc de Triomphe du Carrousel)  altından geçerek Louvre Müzesinin açık avlusuna ulaşırsınız. Louvre Müzesi; Louvre Sarayı 1204 yılında yapılmış, 1793 yılında müze haline getirilmiştir. 1989’da açılan cam piramit, Louvre’un ana girişi. Baş döndürücü müzede Michelangelo’nun Köleler, Le Figaro Magazine gazetesi tarafından 19. yüzyılın en erotik resmi seçilen Ingres’in Türk Hamamı, Bosch’un Deliler Gemisi veee Leonardo da Vinci’nin Mona Lisa’sı görülmesi gerekenler. Sanat koleksiyonuyla dünyanın en önemli hazinelerinden biri.  Müzede sanat öğrencileri merdivenlere oturmuşlar heykellerin resmini yapıyorlar. İçinizi sanat aşkıyla dolduran sahneler bunlar… Da Vinci’nin şifresi kitabında nefis bir macerayla tanıtılır bize…
Biz Müze’den çıktıktan sonra Sen Nehri boyunca yürüyoruz nefis bir havada. Sen Nehri Paris’i ikiye bölmektedir. Nehirde Île de la Cité ve Île Saint-Louis doğal adaları bulunmaktadır. Ünlü Notre Dame Katedrali de bu adalardan Île de la Cité üzerindedir. Sanatçıların nehir boyunca açtığı stantlardan eski kitaplar, fotoğraflar, müzik CD’leri alıyoruz. Orada bir köprüde dikkatimi kilitler çekiyor. Çiftler buraya gelip aşklarının simgesi ve sonsuzluğu için köprünün tel örgü korkuluklarına kilit takıyorlar.

Notre - Dame Katedrali
Katedral 2000 yıldan bu yana dinsel işlevini sürdürmektedir. Muazzam dış görüntüsü kadar içi de etkileyici. Dış yüzeyindeki tüm figürlerin betimlemesi farklı ve büyüleyici. Merkezdeki muhteşem gül pencerede Düşüş’ten sonraki Kurtuluş betimlenmiş. Diğer büyük gül pencerelerden kuzey olanında, 13. yüzyıldan kalma cam parçaları günümüze kadar gelmiştir. Katedrale adını veren 14. yüzyıldan kalma Bakire ve Çocuk ise koro mahallinin sağ tarafında görülebilir. 19. yy başlarında Paris şehir planlamacıları Notre Dame Katedrali'nin bakımsızlığından ötürü katedrali yıktırmak istemişler. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, halkın ilgisini buraya çekmek ve katedralin yenilenmesini sağlamak için Notre Dame'ın Kamburu adlı romanını yazmıştır. Roman, Notre Dame Katedrali'nin yenilenmesinde büyük rol oynamıştır.

Paris’te Bilmeniz Gereken Mimari Eserler
Paris’te görmemiz gereken Versailles Sarayı, Fransa Ulusal Kütüphanesi, Paris Opera Binası, Eyfel Kulesi, Pompidou Merkezi, Louvre Piramidi. Hepsinden bahsetmek istiyorum, yaz yaz bitiremiyorum şehirleri bunu da yazmalıyım telaşıyla… Versailles, Paris’in 24 km. güneybatısında. Metroyla Pont de Sevres’e gelip, kalan yolu otobüsle tamamlayabilirsiniz. Bizim Versailles anımız eşimle çok komik. Yanlışlıkla Sefiller dizisinin setine girmemiz, yine yanlışlıkla sarayın bir bölümündeki resepsiyona katılmamız Versailles’ı hep gülümseterek hatırlatacak bize. Elimizde şampanya ve havyarla gezdik Versailles Sarayı’nı. Rue de la Paix üzerinden vitrinleri gezerek göz alıcı Opera Binasını görürüz. Opera Binasını seyretmek için karşısında ki Fauchon Pastanesi’nde, her biri ayrı bir sanat eseri ekler yemelisiniz, kahvenizi yudumlarken Opera Binasını kaydetmelisiniz. Pompidou bir modern sanat mabedi.

Orsay Müzesi (Musee d’Orsay)
İstasyon bir harika, tam da Güzel Sanatlar Müzesi’ne benziyor. Hazır işin başındayken burayı müze yapalım” demiş ressam Edouard Detaille 1900’da. Ressamın şakası 1986’da gerçek olmuş ve 1848-1914 arası Fransız eserlerinin sergilendiği müzeye dönüştürülmüştür. Çok tanıdık Renoir’in The Reading, Van Gogh’un “Portrait of Doctor Gachet”, Manet’in “On the Beach”, Degas’ın “Dancing Class” tabloları hep burada.

Montmartre
Benim için Paris’e gidip görülmesi gereken en romantik yer Montmartre’ın tepesindeki Sacré-Coeur… Aşıklar Tepesi. Paris manzarası, sokak şarkıcıları, sokak ressamları, cafeleri, nefis… Benim gibi kalabalık yerlere, sanata ve sanatçılara ilgi duyan birisi için çok anlamlı bir yer. Sacré-Coeur benim için kutsal bir yer, inanıyorum ki aşıkların yolu buradan geçerse onlar hiç ayrılmayacaklar, sonsuz aşk yaşayacaklar. Çaput bağlamıyorum belki dilek ağacına ama yüreğimi o tepede sonsuzluğa açıyorum. Çok yakınım tüm dileklerime hem de çok. Kalabalık turist grupları, resminizi yapmak isteyen şansız sanatçılar, ucuz hediyelik satan dükkanlar, nefis binalar. Tüm gününüzü geçirin lütfen. Ben Paris’te yaşasaydım burada otururdum, severim şehir merkezinden uzak yaşamayı. Bir zamanlar Dali, Picasso, Monet ve Van Gogh’un yürüdüğü, Amelie filminin çekildiği Montmartre masalsı sokaklarında dolaşmayı seviyorum. Herhangi bir restorana girin, ev yapımı sofra şarabıyla nefis deniz ürünleri yiyin. Üzerine olmazsa olmaz çikolatalı krep deneyin, tadını çıkarın Aşıklar Tepesi’nin.

Son Söz
Yine aynısı oldu, Paris’i bitiremiyorum. Royal Sarayı, Les Halles, Bastille Sarayı, Lüksemburg Bahçeleri, Sorbonne Üniversitesi (bu civardaki nefis restoranları denemelisiniz), Panthéon, Montparnasse, Picasso Müzesi görmeniz gereken yerler. Alış-verişe gelince söze gerek yok, görünce anlayacaksınız. Ama bir adres vericem benim gibi film ve yemek kitabı delileri için. 18 Rue Coquilliére, Julie and Julia filminde geçen ünlü şef ve yemek kitabı yazarı Julia Child’ın evine aldığı bakır kaplar da dahil her türlü mutfak malzemesinin bulunduğu iki katlı tarihi dükkanda Julia Child’a hizmet eden kişiler hala çalışıyor. “Sex and City” dizisinde Carry sevgilisinin peşinden Paris’e gelir. Sevgilisi Paris’in seni nereye sürükleyeceği hiç belli olmaz, bunu seviyorum, çoğu insan Paris’e aşık olmaya gelir der. Ben sevgilinizi alın 14 Şubat’ta gidin diyorum. Şehir tüm aşk kokan atmosferiyle sizi bekliyor. Yazdırın bu sayfaları koyun cebinize sıcacık gülümsemenizle gezin Paris’i ve sevgiliye sıkı sıkı sarılmayı unutmayın…

Bu arada Paris yazısı yazmaya karar verdiğimde netten fikrine değer verdiğim, benim gibi gezen arkadaşlarıma “Paris size ne anlam ifade ediyor?” diye sordum, bakın neler dediler;

Dubai’de yaşayan çok sevdiğim arkadaşım Berna şunları anlattı; Fransız bir adam (Paris’li), Almanya'da yaşıyormuş ama sık sık memleketi Paris’e gidiyor ve şöyle diyormuş;  Biz Parisliler (Fransızlar demiyor-özellikle belirtiyor Paris’liler diye) hayattan zevk alırız. Tabaktaki güzel bir yemeğe, güzel bir kadına bakarız tadını çıkara çıkara, şarabımızı büyük bir keyifle yudumlarız, büyük bir keyifle sohbet ederiz, şakalaşırız, sokakta tavuk yürüse ona da bakarız keyfini çıkartarak.  Biz Parisliler neşeli insanlarız, güleriz kahkaha ile…
Yine iş arkadaşlarımdan Özgür Basmacı Paris için; Milliyetçi Fransızların güzel kızı Paris... dedi.
Tasavvuf sanatçısı ilkokul arkadaşım Ali Uğur Altınok Paris için şunları yazdı bana; Ben aynı zamanda bir sanat şehri diyebilirim, mesleğimden dolayı malum... 2007 Eylül'de, Paris UNESCO binasında konser vermiştik... Dünyanın çeşitli yerlerinden gelen insanlar vardı ve de yerel halk. Her türlü kültüre ama galiba iyiye ve moda olana belki de, tüm estetik ve otantik unsurları barındıran kültürlere kucağını açmıştı Paris. Hz. Mevlâna'nın felsefesi, öğretileri ve O'ndan evvel başlamış bir ritüel ama O’nun la tanınmış bir olgu olan ve dünyaca kabul edilen hatta çok beğenilen "mevlevi sema'ı" ile bu seferde biz sarmıştık onları... Her yerde her zaman olduğu gibi; beğenilerini ve hayranlıklarını dile getirdiler. Özden gelen ve asıl olan her şeye, her zaman olan ve herkesin rağbet gösterdiği gibi tabii ki…
Antalya Kitap Kulübünden arkadaşım Akdeniz Üniversitesi öğretim görevlisi Nisa Mencet’te
Paris bana devrimi ve parfümü anımsatıyor… Serin bir koku duyup sokaklarda peşinden sürüklenebilirim bir gece yarısı… Arka sokaklarda da barut kokusu ve gizlenen insanlar… aşkın gücünden ve devrimin ateşinden bir araya gelen insanların coşkusunu çağrıştırıyor… dedi.

Meslektaşım canım arkadaşım Başak Balaban en içteniydi, Off yaa!!  Güzel şehir işte!!  Şiir gibi.  Ama mutlaka lokal biriyle gezmek şartıyla.  Yoksa Fransız snoblar çok zor dedi.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

THE WAY BACK/ÖZGÜRLÜK YOLU

          Uzun bir süre yazmadığım için sizden özür diliyorum ve yazıma geçiyorum. Bugün sinema kuşağında “The Way Back” var. Janusz, (Jim Sturgess) 1940’lı yılların Sibirya’sında, casus olduğu gerekçesiyle bir çalışma kampına esir olarak gönderilir. Ne var ki bu kampta yaşam koşulları çok ağırdır, üstelik cezası da 20 yıldır!  O da arkadaşı Khabarov’un (Mark Strong) önerisiyle bir kaçış planı yapar ve arkadaşları Amerikalı Mr. Smith (Ed Harris), Kazik, Tomasz  ve Valda (Colin Farrel) ile yola çıkar. Lakin onları çok zorlu bir yolculuk bekliyordur.
Yönetmenliğini Avustralyalı yönetmen Peter Weir (The Truman Show, Ölü Ozanlar Derneği/Dead Poets Society) yapıyor. Oyunculuklara gelince, bu filmde favorim Ed Harris (Şiddetin Tarihçesi/The History of Violence) oldu. Kendine güvenen bir karakter olan Mr. Smith’i başarıyla canlandırmış. Ayrıca Saiorse Ronan’ı (Cennetimden Bakarken/The Lovely Bones) da kısa bir süreliğine de olsa görmek güzeldi. Başrolde ise 21’den tanıdığımız Jim Sturgess yer alıyor.
Filmde verilmek istenen mesaj ise azmin her şeyi başarabileceğidir. Nerede olursanız olun, umudunuz varsa çölde bile başarıya ulaşırsınız. Ayrıca filmde, National Geographic’in destek olduğu doğal manzaralara hayran kalacaksınız.

Filmi Türkiye’de 14 Haziran 2011’de seyredebilirsiniz. İyi seyirler!

                 ENGLISH VERSION
            I’m so sorry that i couldn’t write for a while and want to write about movies. Today’s movie choice is “The Way Back.” Janusz, becomes a prisoner in a gulag just because of being a Polish spy in 1940s. Unluckily, in this gulag, life is becomes harder day by day, and he has tos tay there about 20 years! So he plans to escape from here by his friend, Khabarov’s (Mark Strong) advice and gets off with his friends, Mr Smith (Ed Harris), Kazik, Tomazs and Valda (Colin Farrel) Unfortunately, danger is everywhere; especially in nature!
            This movie’s director is Australian Peter Weir (The Truman Show, Dead Poets Society) and my favorite actor in that movie is Ed Harris (History of Violence) He acts a self-confident man well. Also, it felt so good to see Saiorse Ronan (The Lovely Bones). We can see Jim Sturgess (21, movie) as Janusz, too.
            The message we can get from that movie is hope can make you do everything. Even in a desert you can achieve and become successfull.
            You’ll also love the natural sights that National Geographic supports! Have fun!
"Inspired by the true events!"

8 Mayıs 2011 Pazar

Anneler Günü

Öncelikle Canım annemin anneler gününü kutlayarak başlamak istiyorum. Bu tarz ticari günlere takılmaya gerek yok diye düşünüyorum ama bu günler sayesinde hediye alıp-vermek de hoş tabii…
Annem güçlü bir karakterdir bizim hayatımızda. Her zaman bizim kendi ayaklarımızın üzerinde durabilen, eğitimli, düzgün insanlar olabilmemiz için uğraş verdi. Hep yenilikçiydi bizi büyütürken. Ben şimdiki gençlerin yetiştiriliş tarzlarına bakınca daha da hayran kalıyorum anneme, zira hep öndedir benim annem. Öğretmenlere ve çalışan annelere süt izninin çıkmasını sağlayan kadınlardan biridir. Elinden kitabı düşmez, asla kötü söz konuşmaz, hep çalışarak bir yerlere varılacağını düşünür. Kadınların okuması gerektiğini savunur ama başbakan bile olsanız evinizin kadınısınız der her zaman. Onun içindir ki her şeyi öğretti kız kardeşimle bana. İkimiz de her şeyi yapabiliriz istersek. Aslında böyle yetişince dünyanın bir ucuna da gitseniz hiç zorluk çekmiyorsunuz. Dil bilmemiz, araba kullanmamız ve mutlaka üniversite mezunu olmamız şartı vardı annemin. Başka türlüsü yoktu. Flört için izni yoktu mesela, üniversitede diye geçiştirirdi hep. Kaşımı almama izin yoktu, o da büyüyünce. Acaba ne zaman büyüyecektim? Şimdi komik gibi gelen ama düşününce mantıklı bir dolu öğreti. Anne yüreği işte hep en iyisi olsun onun yavrusu, üzülmesin, hep mutlu olsun. Flört zamanı gelince sırdaşım oldu, kimsenin bilmediğini o bildi, her zaman arkamdaydı, her hatamı hoş görüyle karşıladı. Hep arka çıktı bana, yaparsın, edersin motivasyonuyla büyüdüm. Evlenince eşimi oğlu gibi sevdi. Biz neysek eşim de oydu evde. Kızımı büyütürken tam anlamıyla destek oldular bana. Her gün onu okuluna götürüp-getirdi. Maddi - manevi her yerde her zaman destek oldu canım annem. Onu çokkk seviyorum.
Gelelim kendi anneliğime. Hani insanın heyecan duyduğu yerler vardır. İlk aşk, üniversite sınavı sonucu, gelinlik giymek falan filan. Oysa, gebe kalmak ve doğurmak dünyanın en ama en heyecanlı sahnesi. Büyük sorumluluk. İki kişinin aşkını tek karında büyütmek, ne yesem ne içsem stresi. Nasıl olacak? Nasıl büyüteceğiz kaygısı? Doğum nasıl bir şey? Sonra o minicik korunmasız yavrunun sana emanet edilmesi. Ben çocuklarımızı hep emanet gördüm, bize Tanrı’nın bir emaneti. Sosyal güvence olarak görenleri hiç anlamadım. Canım kızım benim, aşkımızın emaneti. Anneler günüm sayende kutlu olsun, iyi ki senin gibi bir kızım var…
Cumartesi günü grup olarak buluştuk, birbirimizin anneler gününü kutladık. Pek keyifliydik yine, bize bahane olsun. Perşembe’den beri iki gün oldu görüşmeyeli, olur mu? Kızlarla artık başka bir boyutta yaşıyoruz. Hepimiz tek yüreğiz. Kimse kimseye kıyamıyor. Kimse kimseye alınmıyor, sevgi tek sloganımız. Egolar çatışmıyor, kıskançlık sıfır. Birbirimize yeni ne öğrendiysek öğreteceğiz diye deliriyoruz. Sırf bu yüzden şizofren muhabbetlerdeyiz. Bazen çoluk çocuk, eşler, şamata yemekler tam bir karnaval havasında geçiyor toplanmalarımız. Benim annem de her zaman böyle arkadaş gruplarını önemsedi. İşte yine model davranış! Eminim kızım da böyle yaşayacak…
Yıllardır, anne olmak isteyip de bir türlü olamayan kadınların bugünü görmek istemediklerini ve buruk yaşadıklarını gözlemledim… Hem mesleki hem de anneliğin tadını almış biri olarak, anne olmak isteyen tüm kadınların annelik zevkine varmalarını diliyorum. Ama çok takılmadan her şey kararınca güzel…
Son olarak size iki poz atıp, bugünlük yazımı bitiriyorum. Sevgiyle kalın…
Mert - Sibel - Sema


Dilhun - Aylin